Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Prof. Dr. Barış Doster

Genç Cumhuriyet ve Kamuculuk

Başvekil İsmet Paşa, 1934 yılında, yani Cumhuriyetin sanayideki ilk büyük ataklarını yaptığı yıl, Kayseri Dokuma Fabrikası’nın temelini atarken şöyle demektedir:

“Türk İnkılabının inandırıcı ve hakiki manasını hiç hatırdan çıkarmamalıyız. Bu, yeni iş ailesinin ve fabrikalar mecmuasının verdiği mânâ olacaktır. Memleketin kurtuluş hareketinde en inandırıcı delil, fabrikaları kurup işletmekte gösterdiğimiz hizmet ve liyakat olacaktır”

1934 yılı Ağustos ayında Paşabahçe Cam, Keçiborlu Kükürt, Isparta Gülyağı, Konya Ereğlisi Dokuma, İzmit Kâğıt fabrikalarının temeli atılırken, ekim ayında Turhal Şeker fabrikası ile Bakırköy Bez fabrikasının açılışı yapılır.

Genç Cumhuriyet; bir yandan bu atılımları yaparken bir yandan da Osmanlı borçlarını ödemekte, Hazinesini zenginleştirmekte, bunları da denk bütçe hassasiyeti ve neredeyse sıfıra yakın bir enflasyonla başarmaktadır.

Sümerbank, Karabük Demirçelik, Seydişehir Alüminyum, Turhal Şeker ve daha niceleri, yakın zamana dek pazen üretemeyen, kefen bezi dokuyamayan bir ülkenin sanayi tesisleridir. Üstelik bu sanayi tesisleri, iktisadi yönleri yanında, toplumsal, kültürel anlamda da öncüdürler. Tiyatro kollarıyla, korolarıyla, spor kulüpleriyle, ağaçlandırma kampanyalarıyla, baloları ve kermesleriyle, yurttaşlık bilincini aşılayan, uluslaşmayı hızlandıran kuruluşlardır aynı zamanda.

Genç Cumhuriyet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımıyla, bir ekonomi devleti olmaktadır o yıllarda. Atatürk başta olmak üzere kurucu kadro, hem Osmanlı Devleti’nin çöküş sebeplerini, bunlar arasında da ekonomik iflası çok iyi bilmektedirler hem de güçlü ekonomi olmadan, güçlü bir devletin, güçlü bir siyasetin, güçlü bir dış politikanın olamayacağının bilincindedirler.

MALİ EGEMENLİK- MİLLİ EGEMENLİK İLİŞKİSİ

Mali yapısı güçlü olmayan bir devletin, siyasi yapısı da güçlü olamayacağından, milli egemenlik ve mali egemenlik iç içedir.

Çünkü kamu maliyesi zayıf ise dış borç almak kaçınılmazdır. Dış borcu veren de sadece borç vermekle kalmaz, mali, siyasi, adli ödünler ister, imtiyazlar talep eder. Sayısız örneği vardır bunun. Hiç uzağa gitmeyelim, kendi tarihimizden, Osmanlı Devleti’nden örnek verelim.

1854 yılı, Osmanlı Devleti’nin ilk dış borcu aldığı yıldır. Kırım Savaşı (1853 – 1856) devam etmektedir. Devletin mali durumu bozuktur. Bu borç, 1954 yılında, yani tam 100 yıl sonra kapatılacaktır. Kırım Savaşı bittikten sonra da mali bunalım devam eder. Osmanlı, borcu borçla kapatmaya çalışır. Bir süre sonra da devlet iflas eder. Önce Ramazan Kararnamesi (1875), ardından da Muharrem Kararnamesi (1881) sonucu, iktisadi, mali bağımsızlığını yitirir. Yarı sömürge durumuna düşer.

Muharrem Kararnamesi ile kurulan Duyunu Umumiye İdaresi, devlet içinde devlet gibidir. Osmanlı Devleti’ne borç veren, yani alacaklı devletlerden oluşan bu yapı, devletin gelirlerine el koyup yönetmekte, Osmanlı’nın alacağı yeni borçlara da karar vermektedir. Osmanlı Devleti; yabancı sermayeye, yabancı mallara pazarını ardına kadar açtığından, yerli üretici, tüccar, esnaf, köylü ezilmiş, rekabet şansını yitirmiştir. Özellikle 1838 Balta Limanı Sözleşmesi (Osmanlı – İngiliz Ticaret Anlaşması) sonrasında, Osmanlı İngilizlerin açık pazarı haline geldiğinden, Osmanlı’nın ekonomisi, dolayısıyla da siyaseti ve dış politikası üzerinde İngiliz nüfuzu daha da artmıştır.

Osmanlı Devleti’ndeki İngiliz nüfuzunu ele alırken, Osmanlı Bankası’nı unutmamak gerekir. Banka, Osmanlı üzerinde büyük nüfuzu olan İngiltere’nin, Osmanlı Devleti’nin iktisadi, mali yapısı üzerinde denetim kurmasını sağlayan önemli bir kurumdur. Merkez Bankası işlevi gördüğünden, 1914 yılında 1. Dünya Savaşı başlayana dek, devletin para politikasını belirlemiştir. Savaş sonrası, Osmanlı Bankası’nın etkisini kırmak için hayli çaba harcanmıştır. Önce İtibar-ı Milli Bankası kurulmuş (1917), bu banka 1927 yılında Türkiye İş Bankası’na (kuruluşu 1924) katılmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ise 1930 yılında kurulmuştur.

Osmanlı ekonomisinin durumunu anlatırken, Reji İdaresini de atlamamak gerekir. Tütün tekelini elinde tutan Reji, ekim alanlarını kısıtlayan, ülkedeki tütün alım ve satımlarını tek başına yapan bir tekel konumundadır. Osmanlı köylüsünün adeta canına okumuştur. Kendi kolluk gücü olan Reji İdaresi, devlet içinde devlet gibi örgütlenmiştir.

İKTİSATSIZ İSTİKLAL OLMAZ

Devletin maliyesini yabancılar yönetip denetleyince, devletin gelirlerine yabancılar el koyunca, devletin bağımsız davranabilmesi olanaksızdır. En temel yatırımları, en temel harcamaları bile yapamaz. İşte bu yüzden Mustafa Kemal Paşa; henüz Lozan’ın imzasından önce ve Cumhuriyetin ilanından evvel, 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de, 1135 delegenin katılımıyla, Türkiye İktisat Kongresi’ni toplamıştır.

Cumhuriyet; gümrük vergilerinden ithal ikameci politikalara, köylünün üzerinde büyük yük oluşturan Aşar Vergisinin kaldırılmasından sanayinin dış rekabete karşı korunmasına, kurulan bankalardan Sanayii Teşvik Kanunu’na dek, ekonomide, maliyede, sanayide, ticarette attığı tüm adımlarda, bağımsız bir devlet, güçlü bir millet olmanın temeli olan, sağlam ve milli bir ekonomik düzeni yaratmayı amaçlamıştır. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (1933 yılında hazırlanmış, 1934 – 38 yıllarında uygulanmıştır) başarıyla hayata geçerken, İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı, 2. Dünya Savaşı’nın 1939 yılında başlaması nedeniyle uygulanamamıştır.

Demokrat Parti’nin 1950 yılında iktidara gelmesiyle, siyasette, ekonomide, dış politikada ABD etkisi artınca, ABD’li danışmanların raporları da öne çıkmıştır. Nitekim ünlü Barker Raporu’nda, iktisadi devlet kuruluşlarının (KİT) satılması, devletin iktisadi müdahalesinin sınırlandırılması, demiryolu yapımından vazgeçilmesi önerilmiştir.

Kamucu ekonomi politikaları uygulanırken çok dikkatli olunmalıdır. Sanayide ithal ikameci politikalar ve korumacılık tercih edildiği zaman, dışa açılma ve ihracatın desteklenmesi ihmal edilmemelidir. İthal ikameci politikaların çok katı uygulandığı durumlarda, yerli sanayinin dışarıyla rekabetten uzak durduğu, iç piyasaya ağırlık verdiği unutulmamalıdır. Bu durum, yerli sanayinin dışarıda rekabet gücünü olumsuz etkilediğinden, bu duruma düşmemek için özenli bir planlama yapılmalıdır.

CUMHURİYET’İN GEÇMİŞTEN ÇIKARDIĞI DERSLER

Erken Cumhuriyet; iktisat politikalarını, maliye politikalarını, para politikalarını uygularken hem geçmişten gerekli dersleri çıkarmış hem dünyayı yakından takip etmiştir. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı, pek çok ülkeyi etkilediği gibi Türkiye’yi de etkilediğinden, ihracat ve ithalat azaldığından, ekonomi kaçınılmaz olarak daha kapalı, daha korumacı hale gelmiştir. Yerli malı kullanımının özendirilmesine ve tasarruf bilincine ilişkin 1929’da dönemin başbakanı İsmet Paşa’nın yaptığı konuşma önemlidir.

Belirtmek gerekir ki, bu politika, sadece Türkiye’ye özgü olmadığı gibi, yalnız o döneme özgü de değildir. Bu ve benzeri politikalar, farklı ülkeler tarafından da, farklı dönemlerde de uygulanmıştır. İhracatın azalması, ülke içinde beklenen tasarrufun sağlanamaması, dünyanın yaşadığı buhran sebebiyle yurt dışından sermaye gelmemesi, dışarıdan borç, kredi alınamaması, 2. Dünya Savaşı’nın başlaması, genç Cumhuriyeti ekonomik olarak zorlamıştır. Tüm bunlara karşın 1923 – 1938 arasında Cumhuriyet; büyük ekonomik başarılara imza atmış, fabrikalar açmış, ulusal ölçekte bir sanayi kültürü yaratmıştır. Üretim ve ticaret artışı, istihdama da yansımıştır.

Devletçilik, devletin ekonomiye, piyasaya müdahale etmesini, gerektiğinde bizzat girişimci olmasını, sanayi üretimini planlamakla kalmayıp, bizzat sanayi tesisleri kurmasını, yönetmesini, işletmesini gerektirir. Ekonomide devletçilik, sanayide devletçilik ve planlı sanayileşme, özel sektöre de ciddi bir altyapı hazırlamıştır. Devletçilik ve planlama sayesinde, özel sektöre de sermaye aktarımı yapılmış, özel sektör yetişmiş, deneyimli, nitelikli yönetici kaynağını uzun yıllar KİT’lerden sağlamıştır. Bu yönüyle devletçilik ve KİT’ler, özel sektörün gelişmesinin de önünü açmıştır.

Özetle, dışa bağımlı ekonomiden, zayıf ve rekabetten yoksun bir sanayiden, yüksek dış borçtan, bağımsız devlet, güçlü millet, onurlu dış politika çıkmayacağını çok iyi bilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrim programındaki devletçilik ve halkçılık ilkeleri, kamucu ve planlamaya dayalı iktisat politikaları, bugün de günceldir ve geçerlidir.

 

Kaynak; 12 punto

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER